Çocuklar, Kırmızı Pazartesi isimli romanı hala okumayanınız varsa derhal edinsin ve okusun… Nobel mükafatı Gabriel García Márquez’in yazdığı yapıtın asıl ismi İşleneceğini Herkesin Bildiği Bir Cinayetin Hikayesi.. 1981 yılında vuku bulan, aslında herkesin bildiği lakin kimsenin mahzur olamadığı, kifayetsiz bir cinayetin anlatıldığı kitap her kütüphanede olması gereken bir örnek bence…
Ben artık durduk yere neden edebiyattan bahsediyorum değil mi…
Hürrem rastgele bir kitap önerisi yapar mı… Yapmaz…
Şimdi size anlatacaklarım çok önemli şeyler, geçtiğimiz gün sokak ortasında ‘borçlandırma suikasti’ne uğrayan Serhat Akın’la ilgili…
Borçlandırma suikasti nedir, onu da açıklayacağım…
SERHAT AKIN HERKESİ UYARMIŞ
Çocuklar hepimiz okuduk o akşam cereyan eden vahim sıkıntıyı, Fenerbahçe’nin eski futbolcusu, şimdinin spor yorumcusu Serhat Akın, Beykoz’da program çıkışında silahla vuruldu. Bu haberi de şahsen kendisi, toplumsal medyadan duyurdu “Program çıkışı ayaklarıma sıktılar son kelamımız Fenerbahçe” dedi…
Serhat Akın Fenerbahçe’yi bu son Galatasaray derbisinin akabinde oldukça eleştirmişti, hatta bu vurulma olayından bir gün evvelki programda “Bana adam tuttular, beni indirecekler” demişti, Odatv yakalamış…
Benim buradan ne çıkardığımı yazayım size; demek ki birtakım şeylerin farkındaydı, bu kelamlarıyla de herkesi uyarmaya çalıştı.
DİKKAT ÇEKEN TEŞRİK-İ MESAİLER
Kulislerde kulaktan kulağa dolaşan birtakım savlar yok değil, bir müddettir birtakım isimlerin kimi öteki isimlerle olan yakınlığı ikilinin teşrîk-i mesâîleri pek dikkat çekiyordu. Maçları izlemeye de giden bu isimlerden elbette bahsetmeyeceğim, bu suikast teşebbüsünün nasıl geliyorum dediğini vurgulamaya çalışıyorum sadece…
Yazımın başında ‘borçlandırma suikasti’ dedim, çabucak onu izah edeyim: Çocuklar içki ortamında konuşulan problemlerde edilen kimi kaba kelamlar, bazıları tarafından misyon algılanıyor, gidip aksiyona döküyorlar ki o sözleri zikredenler onlara borçlu kalsın…
Yani, o masada yer alan ve ismi bu türlü işlerle sıklıkla anılan birileri, hararetle irdelenen mevzuları kendine misyon edinip çabucak harekete geçiyor… Gaye ‘sen bunları demiştin ya, bak ben çabucak çözdüm işi’ bildirisi vermek…
Umarım anlatabildim, Serhat Akın olayının patlak vermesi, art planda yaşanan gelişmeler ve kütüphanemde apansız gözüme çarpan ‘Kırmızı Pazartesi’ romanı bana bu işi çağrıştırdı…
Tıpkı küçük Narin’in kaybolması hadisesinde yaşananlar gibi…
Herkes biliyordu, kimse konuşmuyordu…
Ah ah..
Son olarak şu kelamı etmekten de geri durmayacağım çocuklar:
Yeraltı dünyasıyla haşır neşir olmuş bireylerle birebir locada oturup maç seyretmek de ne oluyor yahu…
Ben artık anlamıyorum Türkiye nerelere gidiyor…
Hürrem Elmasçı